25 Şubat 2009

Bir deneme

Lisede yazmıştım galiba... Şimdi bakınca üzdü ya :))


Yine aynı sesi duyuyordu, altmış yıldır duyduğu sesi. Nerdeyse hiç değişmemişti aynı kendisi gibi. Hafifçe uzandı ve ertele tuşuna bastı. Sanırım hayatta en çok zevk aldığı şeylerden biri de buydu, sabahleyin sadece ve sadece 5 dakika fazla uyumak. Gerçekten kendisini dinç mi tutuyordu yoksa başka birşey mi? Hayır, o sadece erteliyordu. İlk çalar saatini düşündü ilkokul ikinci sınıfa gidiyordu. Zaten hayatında ne olduysa o zamanlardan sonra olmaya başladı. Ha gayret okumayı öğren sonrası kolay dediler, okudu hem de çok okudu. Bütün okullarından birincilikle mezun oldu üniversitesini de başarıyla bitirdikten sonra her mantıklı insanın yaptığı gibi Amerika’ya okumaya gitti. Döndüğünde her şey tamamdı yani o öyle düşünüyordu. Bundan sonra hayatını yaşayacaktı ne de olsa yapılması gereken her şeyi yapmıştı artık yapması gereken küçük bir sahil kasabasına yerleşip sabah kızarmış ekmek kokularıyla uyanıp tavuklarının altından taze yumurtasını almaktı başka bir deyişle rahat etmekti. Ama dur önce bir askerliği yapıp düzgün birisiyle evlenmek gerekiyordu. Ha gayret dedi kendi kendine kur alarmını otuzbeşe ve söz ver kendine o yaştan sonra kendini hırpalamak yok. Ondan sonra çocuğunun onuncu yaşı geldi ne kadar da kocaman olmuştu kerata, dile kolay kendinden otuz yaş küçük bir delikanlı. Ben senin yaşındayken masallarını anlatmaya başlar başlamaz gözleri dolardı, çünkü çocuğu kendini hırpalamayacaktı gerekirse o çok sevdiği uykusundan feragat edip onun hayatını dilediğince yaşamasını sağlayacaktı. O da durmadı, bir sonraki günün telaşı bir öncekinin programına karıştı, hep araması gereken kişiler vardı, hep girmesi gereken toplantılar.

Yapmak istediklerini düşündü, bir de dününü. Gün doğmadan sevgilisinin öpücüğüyle uyanmak istiyordu, ama artık gözüne uyku girmiyordu o yüzden uyandırılmaya da gerek kalmıyordu. Sabahleyin taze yumurtasını yemek istiyordu, fakat doktor fazla kolesterol yüzünden yumurtayı da eti de yasakladı sadece mor, sarı ve beyaz haplar verdi. Tabi sarılardan yarım alınacak, hep unutuyordu işte. Öğlen kendi balığını kendi yakalamak istiyordu, ama artık değil balığı kendini taşıyacak gücü kalmamıştı. Akşamüstü ise arkadaşlarla eskileri hatırlarken tavla atmak isterdi ama ne arkadaşı kalmıştı ne de olanların hastalıklarını dinleyecek sabrı. Şimdi en büyük eğlencesi biriktirdiği eski paralara bakıp onlarla neler alınabildiğini hatırlamak olmuştu. En çok da 10 kuruşunu severdi, hep onu gösterip “Ben buna çok şey borçluyum, uğur param. Her nerede sıkıntıya girsem hep yanımdaydı. Taa Amerika’ya götürdüm bunu bütün hayallerimi bilir“ diyerek övünürdü. Oğlu da bu kadar çok sevdiği bu kadar iyi koruduğu parasının artık hiç bir işe yaramadığını, tedavülden kalktığını söylemez sadece o heyecanlı anlatışını seyrederdi. Yine o sesi duyuyordu. Hafifçe, geceleyin içmesi gereken haplarının arasından uzandı ve erteleye bastı, altmış yıldır her sabah yaptığı gibi.

Yine yaptım

Ekimde yazdığım yazıyı çok sevmiştim aslında ondan sonra her hafta bişeyler yazayım diye düşündüm ama yine 4 ay oldu ben bişiler yazmadım :((

Neler oluyor neler bitiyor bir yazayım bakalım neler çıkacak;

En iyi girişim (bence yani yersen): Öncelikle İnveon'un yeni girişimi Bloxoo'yu, daha doğrusu eski girişimi Blograzzi'nin daha iyisini daha güzelini, buradan huzurlarınızda (yani ben, ben, ben) tebrik ediyorum. Bana kalırsa insanların yok ismi aklımda kalmıyor, yok yazılışını anlamıyorum, yok karışık serzenişleri çok saçma, hatta çok da gereksiz bence. Ben bunlar için şöyle birşey diyorum; (daha doğrusu diyeceğim tutarsa belki başkaları da der) DoMen vs. Don'tMen. Yani bazıları vardır sadece konuşur hiç iş yapmaz, bazıları da kulaklarını tıkar ve işlerini yapar. Çoğu yerde bunun yapılması çok zor ama doğru bir davranış olduğunu düşünüyorum.


En iyi girişimci topluluk (bu da biraz bizce): (burada yazdıklarım benim çevremde konuşulan şeyler ama bloguma kimse girmediği ve büyük ihtimalle bir geyik ortamında anca bu yazıları görecekleri için buraya yazılanlar BENİMMM!!! BENNN YAŞARR USTAA'NINNN)
Kesinlikle ve kesinlikle Tuvalu memleketi... Adamlar isimlerini web sitesine veriyor parayı kırıyor, ülke kodlarını telefon hatlarına veriyor parayı kırıyor, hayat mı bu be!! Daha önce de dediğim gibi alacam küçük bir ülke, koyacam adını Moris sonra da bütün operatörlere .mo uzantılı web adreslerini satacam, o olcak :))

Bana kalırsa bu şekilde iki dalda Girişim Oscar'ı vermek uygundur, daha sonra başka şeyler de aklıma gelirse yazarım.

Bu arada Oscar'da patlama yapan Slumdog Millionaire nası güzel bir filmdir!! Hatta ilk seyrettiğimde sondaki dans sahnesine kıl olmuştum nası kötü bitti diye ama şimdi bakıyorum da cuk oturmuş aslında.

Neyse az ve öz olsun belki daha kısa sürede yazarım bişeyler...